Sistemimizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için yasal mevzuata uygun çerezler kullanılır. Balıkesir Ticaret Platformu’yu kullanarak bu çerezleri kabul etmiş olursunuz. Detaylı bilgi için çerez politası sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Evlerimizdeki musluklardan, çeşmelerden bizler, kurnalarından da kurdu kuşu hep beraber kana kana su içerdik. Susuzluk çektiğimiz de olurdu elbet, o da arada bir yaz günleri kuraklığındandı herhalde.
Köylerimizde derelerimiz, çaylarımız yoldan aşar, dağında tepesinde toprağından sular sızardı güzünde, kışında, kışın sonu baharın başında. Ya dilleri bereketliydi o zamanların insanlarının ya da bu kadar gözü dönmüş, her şeyi kendine doğru çeken, açgözlü değillerdi o zamanların nesli.
Nesli demişken böyle giderse bizim göremeyeceğimiz, bizi hatırlamayacak neslimize korku filmi gibi bir gelecek, talan edilerek tüketilmiş doğa ve doğal kaynaklar bırakacağız.
Yazıya ilham perisi olan fotoğraf hakkında az biraz olsun iki kelam edelim diye düşünüyorum.
Görmüş olduğunuz fotoğraftaki hikâyenin geçtiği yer, tarihi M.Ö.700'lü yıllara dayanan tarihi bir Anadolu şehri Osmanlı sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın memleketi Merzifon'da geçer.
Fotoğrafı gönderen ortak uğraşılarımızın olduğu, benim gibi bisiklete gönül vermiş abim Ayhan Basmacı dedi ki; "Sen fotoğraflara güzel hikâyeler yakıştırıyorsun, çorbada az da olsa benim de tuzum olsun, sana da malzeme çıkar. " dedi.
Evet, dostlar bu haftaki yazımızın ve köşemizin konuğu Merzifon 25 Lüle çeşmesi.
Hadi gelin fotoğrafta neler gizli, bize ne gibi diyecekleri çıkar bir bakalım isterseniz.
Merzifon 25 Lüle çeşmesi. Hepsi de ip gibi, nereden bakarsanız bakın hizaları aynı. Tıpkı tekmildeki, içtimadaki askerler gibi. 25 çeşme musluğu, musluğun etrafındaki çerçeve altındaki kurnası, su akıttığı oluğu ve kahramanları, zamanları her ne kadar farklı olsa da hikâyeleri üç aşağı beş yukarı bir birine benzerdi. Neyse biz mevzumuzun asıl bahsine dönelim. Sevgili dostlar yapıldığı zamanlardan belli belirsiz bir vakte kadar bu 25 musluğun hepsinden birden aynı gürlükte sular akarmış. Mahalleli, o zamanın insanları, en küçüğünden en büyüğüne erkeği, kadını halılarını, çamaşırlarını yıkar, evlerine testi testi, güğüm, güğüm, ibrik ibrik su taşırlarmış. Çeşme başı sohbetleri de gani gani olurmuş. Kışlıklar denklenirmiş.
Düşünün 25 inden birden gürül gürül akan sular. Demek ki yer altı sularımız bereketli, daha talan edilme aşamasına gelmemiş.
Dağlarımız, dağlarımızda karlar eksik olmaz dereler, çaylar coşkun seller gibi akarmış. Ya da...
Herkesler paylaşmanın hazzına ermiş, kadir kıymetini çok iyi bellemişler demek ki taaa o vakitlerde.
Az da olsa tıpkı çocukluğumdaki dereler, çaylar gibi.
Ama şimdi o çeşmelerin hepsinin birden akmasını bırak, bir başına çeşmelerde bile suyun yerinde yeller esiyor maalesef ki.
Ve böyle giderse çocuklarımızın çocukları, çocuklarımızın torunlarına kuraklıktan başka bir şey kalmayacak, bir damla suya hasret kalacaklar.
Ve onlara sadece suyun adının geçtiği masallar bırakacağız, bir kaç tane de eski püskü fotoğraflar.
Şöyle bir dolaşsanız güzel yurdumun her hangi beldesinde böylesine suyunun neslinin kuruduğu çeşmelerden epeycesinin karşınıza çıkacağından zerre şüpheniz olmasın.
Tıpkı Merzifon'daki 25 Lüle çeşmesi gibi.
Unutmayalım ki koruduğumuz her damla su tanesi gelecek nesillerimizin kumbarasında biriken hazinemiz olacağı kulağımıza küpe olsun.
(Not: hikâyeme pınar olan bu fotoğraf için Ayhan Basmacı abime en kalbi teşekkürlerimle.)
Aşk ola.
Hikayenin Adı Bir ÖMÜR'lük NEFES Olsun
Kötü alışkanlıklarım var benim.
Şimdi Nereden Başlayayım
Benim öyle uçsuz bucaksız tarlalarım olmadı
Bayram bir yolculuksa başlı başına. Yol kim, vuslat kim, yola revan olduran kim?
Şu koskoca şehir kaç yalnızlığı barındırıyor içinde
Güzel olan sadece sen misin?
Yağmurların da diyecekleri var
Şiirler hep hüzün depremleri yaşatır
Hayat bazen haylaz bir çocuk olmak
Taşınan yük ne eldedir ne omuzda ne de sırtta
Küçük bir sahil kasabası
Sen gitsen ben kalırım
Sussam yalnızlık, konuşsam yalnızlık
Hayat Hep Siyah Beyaz mıdır?
Şimdiki aklım o zamanki hayallerime hükmetseydi eğer
Bugün gözlerimi açtım sen
Kendimi bazı zaman vadesi gelmiş borç gibi hissediyorum
O kadar kolay kazanmadım ben yaralarımı
Sözün eşiğinden demişti bir gönül dostum, sözün eşiğinden. Söz, eşiği ve gönül.
Öküz öldü ortaklık bozuldu, eski çamlar bardak oldu, o köprünün altından çok sular aktı.
Pinokyo desem, 80'lerde çocuksanız bir de ilk aklınıza gelen ne olur?
Bizim çocukluğumuzda her şey siyah beyazdı.
Çocukluğumuzun mahallesi mi yoksa çocukluğumuzu sevdiren mahallemiz mi?
Her devrin çocukluğu da bir başka gençliği de
Sevgili okurlar sizlere bu defa bisiklete dair cümleler lütfu ikramda bulunacaktım ama o konuyu sonralara bıraktım. Neden derseniz eğer? Söyle ki;
Yazık çok yazık o zaman içindeki çocuğu özgür bırak
Kuzulu kapılardan geçilir bu köhne evlerin hayatlarına
Harmandalının heybetini özgerlerinde saklayanım
Ne Mutlu Türküm Diyene
En ağır yorgunluklar
Her anıyla adına yakışır bir festival
Sihiri ruhunda olan alameti mucize değil mi sizce?
Sesini duyuramadığın kalp
19 Eylül Gaziler Günü Münasebeti ve Anısına
Her şey gelir geçer dostluklar baki kalır
Kime güvenir bu naçiz gönül?
En koyusundan
Bisikletin envai çeşit seçenekleri ve yolculukları
Ömrüm adım adım tüketmekte kendini
Uzun Turlar
Kapılar diyorum
Denizden daha mavi gözler
Neredeyse Ekim ayının başından bu yana yollardayım
Kitap nasıl bir yolculuk yapar
Ne mutlu Türk'üm diyene!
İnsanlar arasında gözlere sırlı bir bağ vardır ki
Dün dinlediğim bir şiirde geçiyordu ve beni derinden etkilemişti.
Gök kubbedeki bulut tarlaları
Gök maviliklerden kalem tutuştursam eline
Gariban zamanların yokluk görmüş çocuklarıydık
Siyah Beyaz Hatırat, Anekdotlar
Sarıkamış deyince çok şeyler yazılır ve çizilir.
Nerede eksik kalmış çocukluk görsem
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim
Can Bağıyla Birbirlerine Bağlı Olanlar
Harfler tek başına yağmur damlaları gibidir bazı zaman
İnsanın hayatında çınar ağaçları vardır.
İnsan elinde olanların kıymetini bilmesi gerekir
Eski sevdalara dair ne varsa öyle yaşamalı
Bundan sonra zor geçerim Toroslar'dan öte yana
Çanakkale... Söze Girince
En mukaddes ay
Ömürden Nefese AŞK OLA
Sana sen de benim gözlerim gibi baksaydın
2. yıla merhaba
İyi Bayramlar
Kabus gibi, buhran içinde geçen günlerin içinden
Önce aklını başına devşir
Ben, çocukluğumun tek şahidi olduğu eski mahallemi özledim
Öncesi evlatlık, ortası babalık
Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki
Ne işe yarar eller, ellerimiz?
Eylül gelmiş diyorlar
Yıl 2013 güz aylarında başladı her şey. Ufak tefek atışmalar, sanılır ki iki ozan karşılıklı atışıyor
Okuyup, yazdığımız konuştuğumuz dil basittir aslında
Ne Mutlu Türk'üm Diyene
Farkımız İnsanlığa Adımlarımız
1997-2001 yılları arası geçen dört yıl
Yeni bir yıla merhaba dedik
Malumunuz 2023'ün son günlerinde hakemler gündemin başköşesinde
Limanda ne kadar gemi varsa hepsi de gittiler
Hepimizin bir ekmek parası telaşı var
Aşkın dini, milleti, rengi olur mu?
İnsanlığın doğduğu topraklar
Eski evlere yakışır mı fiyakalı vesikalar?
Öyle bir afet düşünün ki...
Hayatın her anının kıymetinin anlaşılma etkisi
Biraz mavilik bir tutam bulut heves eder yüreğim
Bazı zamanlar zamansızdır bazı anların ise tarifi imkansız
Çanakkale Geçilmez
Kutsalıdır her inancın kadın
Sevmek lazım yine de hayatı yoksa gerisi boş
Bayramımız bayram olsun
Kaldığı yerden başlamalı. Kaldığı yerden...
Ardında Bıraktığı Hoş Hatıralarla, Gâhi Ağlatıp, Gâhi Güldüren
Günaydın demek, sadece olağan hayatın adet yerini bulsun misali
Şimdi gitmek mi lazım kalmak mı?
Bugün günlerden pişmanlık olsun
Rüyada Yaşasak Demeyenimiz Yok Gibiydi.
Muhteşem doğa içinde harika rotalar
Bize bıraktıklarına paha biçmek zor
Sonsuz saygı, sevgi ve şükranlarımızla