Sistemimizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için yasal mevzuata uygun çerezler kullanılır. Balıkesir Ticaret Platformu’yu kullanarak bu çerezleri kabul etmiş olursunuz. Detaylı bilgi için çerez politası sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Daha önce birçok kereler Muğla'mızı anlatan, sokakları, evleri, yaylaları, bilindik yerleri ve yaşantılarla insanları hakkında şiirler ve yazılar yazmıştım.
Ama okudukça eksik kalmış hikâyeler, yarısını ya da (yarasını) kim nasıl adlandırırsa artık yarımlar olduğu konusunda şüphelerim giderek rüştünü ispatlıyorlar.
Bizim çocukluğumuz badanalı (ayranlanmış), şahsına özgü bacaları olan evlerin arasında sıkışmış kalmış, daracık Arnavut kaldırımlı sokaklarında kendi icadımız oyunlarla geçti gitti ve geldik bu yaşlara. Oyunlar konusuna geçmeden önce üzerinde durulması gereken konu... Şehrin tanıkları, şehrin asıl sahipleri ve çocukluğumuzdan gençliğimize şahit yapıları, sokakları, insanları, kültürleri, gelenek, görenek ve geçmişten günümüze iz bırakan hatıralar ve sahipleri olmalı diye düşündüm.
Bizim çocukluğumuzda her sokağın, her mahallenin kendince namı ve itibarı vardı. Hamamönü, Akyol, Sekibaşı, Kızıldağ, Saburhane, yaylaları, ovası ve vs. vs. Bu saydığım beldelerin evleri, insan dokuları, şiveleri, sofraları bile bir birlerine ince ve hatırşinas sınırlar koyarlardı.
Ovası ekiminden dikimine, buğdayından tütününe tarım ambarıydı Muğla'mızın ve ahalisinin geçim kaynağı. Beldenin zengin eşrafıyla orta hallisi ortaklık yapardı, birinden toprak diğerinden emek sonrasında üleşilirdi alın teri kokulu hasat.
Yaylası sıcak yaz günlerinin kaçamağı, istirahgahı, serinlemeliğiydi. Aynı zamanda bereketli topraklardan nasiplenme imkânlarıydı. Yaz günleri için sofralarının azığı, soğuk kış günleri için ise kurutmalığı, turşusu, pestili, bulguru, tarhanası derken kışlıklar hazır edilirdi. Biz çocuklar kimi zaman gücümüz kadarıyla el atardık gündelik işlere kimi zaman da kesiklerin arasında, çınar ağacının gölgesi altında oyunlar oynardık. Yaylanın nimetlerinden faydalanmanın yolları vardı ya mülk sahibi olmalısınız, ya icar yani kiracı ya da vaktiniz varsa uzun soluklu misafir tabi ki ev sahibinin rızası sabır gösterirse. Şaka bir yana gadın Muğlalılarımız pek sever misafiri.
Bizim çocukluğumuzda mahalleler arası gezme, mahalle maçları, ramazanlarda fırın önlerinde pide kuyruğunda beklemek biz çocuklara düşerdi. Pek tabi ki Mola (Muğla) pazarı yani perşembe günleri annelerimizin alışverişlerini yardım etmek de. Namlı yerler var demiştim ya Tekel önü, Kız Meslek (Koca okul), Turgut Reis Lisesi, Atatürk Anıtı, Vali Konağı, Kurşunlu Camii, Arasta, Tenekeci Sobacılar, Saat Kulesi, Şahidi Camii, Akyol Kahvehaneleri, Belediye Parkı, Belediye Sineması ve Zeybek Sineması aklıma geliverenler.
Sinema deyince aklıma geliverdi o zamanlar zengini fakiri çoluk çocuk arada bir sinemaya gidilirdi, localarda yer bulanlar evinden izler gibiydi, şanslılardı. Locadan izlemek için ayrıcalık gerekmez, erken kalkan yol alır hesabı orada yerini alırdı. Hatırlıyorum çocuklara özel filmler ve seanslar da vardı o zamanlar. Bununla beraber şehrimizin arması futbol takımımız Muğlasporumuz. Kimler yetişmedi ki Rıdvanlar, Sercanlar, Adnanlar, Cengizler, Gaziler ve daha aklıma gelmeyenler. Bizim en büyük maceralarımızdandı Muğlaspor maçlarına kaçak girmek. En ezeli rakibimiz Adanaspor'du maalesef ki şimdilerde ikisi de mazisinden çok uzaktalar. Maçlarımızda Amigo Hamdi vardı ve marşımız "Kara bora fırtına sükûn bulacak, sana yıldırımlar selam duracak, her yerde inlesin gürleyesin, Muğla'yı kartallar gibi beklesin... '
Galip gelince bayraklarla turlanırdı şehir.
Şehrin simgesi demişken divanelerinden söz etmesek yazılanlar eksik kalırdı. " Sen hakirsin(fakirsin) diyen Deli Naciye, belediye otobüslerinin gülü, şoförlerin yoldaşı Serpil kim bilir ne yaşadılar da akıllarından oldular ama bilmezsiniz ne çok severdi onları gadın Muğlalılar, Muğlalılar.
Oyunlarımız demiştim ya size işte onlardan bazıları;
Dokuz kiremit, gazoz kapağı ütmece, fırfır, isim-şehir-hayvan, çukur kazmaca, saklambaç, uzuneşek ve daha niceleri o Arnavut kaldırımlı daracık sokaklarda oynanırdı, o kadar şanslıydık ki o zamanlar otomobiller kıttı ve bizi rahatsız etmezlerdi. Oyunlarımız okulların bitimine yakın Kışla'da (Az kalsın unutuyordum, nasıl unutulur şehrin göbeğindeki mesire yeri Kışla'mız? ) devam ederdi diyecektim ki...
Birden gözümün önüne çocukluğum geldi ve başımızın üstündeki kuzulu kapılı, koca koca asma kilitli, badanalı ak pak içi hayat içinde kendine sırlı hayatları olan ahşap merdivenli, köşklü o gizem kokan evler ve o evlerin şahsına münhasır bacaları ve oluklu kiremitleri o zamanlarda da mı kıymetliydi, yoksa biz bilmez miydik kadrini kıymetini o zamanlar? Yoksa anlamak için okumak, okuyup koca adam olup gurbete mi düşmek gerekirmiş? Uzun uzun düşündüm çıkamadım işin içinden. Ve bu yüzden Muğla'yı anlatan kitapları okumaya başladım. Okudukça hatıratları, tarihi belgeleri gözümün önünde çocukluğum ve yaşanmışlıklarım canlandı.
Ve dedim ki harmanda benden de iz olsun ve bende yaralarıma dokunanları yarınlara o günlerin delili olması adına yazıvereyim dedim.
Okunası, okunması ümidiyle.
Vesselam diyelim ki Aşk ola peşinden okuyanlar da aşk olsun desinler.
Hikayenin Adı Bir ÖMÜR'lük NEFES Olsun
Kötü alışkanlıklarım var benim.
Şimdi Nereden Başlayayım
Benim öyle uçsuz bucaksız tarlalarım olmadı
Bayram bir yolculuksa başlı başına. Yol kim, vuslat kim, yola revan olduran kim?
Şu koskoca şehir kaç yalnızlığı barındırıyor içinde
Güzel olan sadece sen misin?
Yağmurların da diyecekleri var
Şiirler hep hüzün depremleri yaşatır
Hayat bazen haylaz bir çocuk olmak
Taşınan yük ne eldedir ne omuzda ne de sırtta
Küçük bir sahil kasabası
Sen gitsen ben kalırım
Sussam yalnızlık, konuşsam yalnızlık
Hayat Hep Siyah Beyaz mıdır?
Şimdiki aklım o zamanki hayallerime hükmetseydi eğer
Bugün gözlerimi açtım sen
Kendimi bazı zaman vadesi gelmiş borç gibi hissediyorum
O kadar kolay kazanmadım ben yaralarımı
Sözün eşiğinden demişti bir gönül dostum, sözün eşiğinden. Söz, eşiği ve gönül.
Öküz öldü ortaklık bozuldu, eski çamlar bardak oldu, o köprünün altından çok sular aktı.
Pinokyo desem, 80'lerde çocuksanız bir de ilk aklınıza gelen ne olur?
Bizim çocukluğumuzda her şey siyah beyazdı.
Çocukluğumuzun mahallesi mi yoksa çocukluğumuzu sevdiren mahallemiz mi?
Her devrin çocukluğu da bir başka gençliği de
Sevgili okurlar sizlere bu defa bisiklete dair cümleler lütfu ikramda bulunacaktım ama o konuyu sonralara bıraktım. Neden derseniz eğer? Söyle ki;
Yazık çok yazık o zaman içindeki çocuğu özgür bırak
Kuzulu kapılardan geçilir bu köhne evlerin hayatlarına
Harmandalının heybetini özgerlerinde saklayanım
Ne Mutlu Türküm Diyene
En ağır yorgunluklar
Her anıyla adına yakışır bir festival
Sihiri ruhunda olan alameti mucize değil mi sizce?
Sesini duyuramadığın kalp
19 Eylül Gaziler Günü Münasebeti ve Anısına
Her şey gelir geçer dostluklar baki kalır
Kime güvenir bu naçiz gönül?
En koyusundan
Bisikletin envai çeşit seçenekleri ve yolculukları
Ömrüm adım adım tüketmekte kendini
Uzun Turlar
Kapılar diyorum
Denizden daha mavi gözler
Neredeyse Ekim ayının başından bu yana yollardayım
Kitap nasıl bir yolculuk yapar
Ne mutlu Türk'üm diyene!
İnsanlar arasında gözlere sırlı bir bağ vardır ki
Dün dinlediğim bir şiirde geçiyordu ve beni derinden etkilemişti.
Gök kubbedeki bulut tarlaları
Gök maviliklerden kalem tutuştursam eline
Gariban zamanların yokluk görmüş çocuklarıydık
Sarıkamış deyince çok şeyler yazılır ve çizilir.
Nerede eksik kalmış çocukluk görsem
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim
Çocukluk zamanlarımdan hatırlıyorum
Can Bağıyla Birbirlerine Bağlı Olanlar
Harfler tek başına yağmur damlaları gibidir bazı zaman
İnsanın hayatında çınar ağaçları vardır.
İnsan elinde olanların kıymetini bilmesi gerekir
Eski sevdalara dair ne varsa öyle yaşamalı
Bundan sonra zor geçerim Toroslar'dan öte yana
Çanakkale... Söze Girince
En mukaddes ay
Ömürden Nefese AŞK OLA
Sana sen de benim gözlerim gibi baksaydın
2. yıla merhaba
İyi Bayramlar
Kabus gibi, buhran içinde geçen günlerin içinden
Önce aklını başına devşir
Ben, çocukluğumun tek şahidi olduğu eski mahallemi özledim
Öncesi evlatlık, ortası babalık
Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki
Ne işe yarar eller, ellerimiz?
Eylül gelmiş diyorlar
Yıl 2013 güz aylarında başladı her şey. Ufak tefek atışmalar, sanılır ki iki ozan karşılıklı atışıyor
Okuyup, yazdığımız konuştuğumuz dil basittir aslında
Ne Mutlu Türk'üm Diyene
Farkımız İnsanlığa Adımlarımız
1997-2001 yılları arası geçen dört yıl
Yeni bir yıla merhaba dedik
Malumunuz 2023'ün son günlerinde hakemler gündemin başköşesinde
Limanda ne kadar gemi varsa hepsi de gittiler
Hepimizin bir ekmek parası telaşı var
Aşkın dini, milleti, rengi olur mu?
İnsanlığın doğduğu topraklar
Eski evlere yakışır mı fiyakalı vesikalar?
Öyle bir afet düşünün ki...
Hayatın her anının kıymetinin anlaşılma etkisi
Biraz mavilik bir tutam bulut heves eder yüreğim
Bazı zamanlar zamansızdır bazı anların ise tarifi imkansız
Çanakkale Geçilmez
Kutsalıdır her inancın kadın
Sevmek lazım yine de hayatı yoksa gerisi boş
Bayramımız bayram olsun
Kaldığı yerden başlamalı. Kaldığı yerden...
Ardında Bıraktığı Hoş Hatıralarla, Gâhi Ağlatıp, Gâhi Güldüren
Günaydın demek, sadece olağan hayatın adet yerini bulsun misali
Şimdi gitmek mi lazım kalmak mı?
Bugün günlerden pişmanlık olsun
Rüyada Yaşasak Demeyenimiz Yok Gibiydi.
Muhteşem doğa içinde harika rotalar
Bize bıraktıklarına paha biçmek zor
Sonsuz saygı, sevgi ve şükranlarımızla
Her gün, her saat, her saniye ve her anımız, gizemli yolculuklara, yeni serüven, yaşam kavgası içinde yeni hayat maceralarına gebedir.
Kırk Sekizin Yediverenleri
Yeni Bir Yıl
Fotoğraf Erbabı Kıymetli Dost Erdinç Özal