Sistemimizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için yasal mevzuata uygun çerezler kullanılır. Balıkesir Ticaret Platformu’yu kullanarak bu çerezleri kabul etmiş olursunuz. Detaylı bilgi için çerez politası sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
Sisli hatıralardan buğulu, yaşlanmaya yüz tutmuş gözlerden o günlere ait hatıralarımın kalan belki de son kalıntılarıydı. Dar sokakların sadece madden sınır koyabildiği önünde kendi hayatları yani kendine has avlusu olan, çatısı oluklu kiremitli bacası, mimarisi yöreye ayrı bir değer katan kimisi tek kimisi de iki katlı, içten merdivenli, iki göz odalardan ibaret içi huzur ve en sade mutluluk dolu evlerden oluşan; her biri koca bir aile gibiydi. Çocukluğumuzun yaşandığı ya da yaşatılamadığı mahallelerimiz yani mahallemiz. Ne gönüllerde ne de kapılarında kilit vurulmuştu o zamanlar. Her hanesinin ayrı bir hikâyesi, ayrı bir şehre geliş mazereti vardı doğdukları köylerini terk etmek adına. Orta direğe hapsolunmuş babalara, eşlere bir nebze de fayda olabilmek adına çocuklar çocuklarından, kadınlar kadınlıklarından, yuvalarının yani çocuklarının mutluluğundan, umutlarından, beklentilerinden çaldıkları zamanlarda hiç olmadı ya çarşı pazar masrafını karşılamak adına ya da çocuklarının okul ihtiyaçlarını yük edinmemek için evin
Erkeğine gündelikçi hayatlar yaşadılar. Ya tütün tarlasında ya da orman da amele yani o hayata tutunmaya çabalayan fidanlara can vermek adına hayat tükettiler, çile yüklediler kendi hayatlarına. Zaten kazandıkları üç kuruşun bir kısmı posta başı denen aracılara gitse de mutluydular. Kendi mutlulukları tükense de etrafındakiler için mutluluk tükettiler. Evlat olmuş, eş olmuş, konu komşu olmuş fark etmezdi onlar için. Onlar o kadar mucizevi insanlardı ki inanamazsınız. İmkânsızlıklardan imkânlar, kendilerine bile zaman yaratmasını bilirlerdi onlar. O zamanlarda kadın olmak da zordu, çocuk olmak da. Ne kadar da hüzün de biriktirseler, ne kadar da sevinçleri kursaklarında kalsa da onların mutlu olabilecek şeyleri bulma konusunda maharetlerine diyecek yoktu. Öyle evlilikleri pamuk ipliğine de bağlı değildi. Onlar yuvadan vazgeçmek için değil de o yuvayı ayakta tutuma adına mazeretler üretirlerdi. Sanırım bu zamanlara biraz da olsa sağlıklı nesil bırakmalarının sebebi de bu olsa gerek. Babalar da hem yuvasının çilekeş, vefakâr kadınlarına hem de çocuklarına sevgilerini göstermese de hissettirmede üzerlerine yoktu. O ailenin emekçileri kendilerine kalmasa da çocuklarına ve eşlerine paraları hiç mi hiç tükenmezdi. Sanki azaldıkça çoğalıyor gibiydi. Komşular komşuluklar ise bir başkaydı doğrusu. Dedikodusu boldu ama kimseye zararı da yoktu doğrusu. Sohbetler kimi zaman tütün tarlasında, kimi zaman kahvede, kimi zaman ise kapı önlerinde başlar komşu ziyaretlerinde son bulurdu.
Mahalle bakkalımız, yazlık çay bahçemiz ve sinemamız tek lüksümüz ve de eğlencemizdi. En garibanımız bile sinemadan mahrum etmezdi kendini ve sevdiklerini. Bir de bulunduğumuz beldenin futbol takımının maçları ise bir başkaydı. Zemin topraktan da olsa sadece bedenlerde bereler olurdu. O da düşmeden kaynaklı. Ne oynayanın ne de seyredenin kin ve nefreti yoktu. Kimsenin kalbi de kırılmazdı, kırılan en fazla bedendeki uzuvlarda olurdu. O da oynayanlarda yaşayan amatör ruh aşkından yaptıkları işin hakkını vermek adına çaba kaynaklı kasıt olmazdı yani. Galibiyet sonrası coşkular ne kadar ortaksa, mağlubiyet sonrası üzüntüler de o kadar ortak. Herkes her şeyi kendinde yaşardı, sevinçleri ne kimseyi tahrik eder ne de üzüntüleri mutlu. Malzeme de yapılmazdı o zamanlar adı bile geçmeyen reyting uğruna top sahasında yaşananlar; siyah gömlekli bu oyunun saha içindeki tek patronu olan hakemler ise gizli kahramanlarıydı aslında ve bir o kadar da babacandılar. Sırf bu yüzden gördükleri saygıda sınır yoktu. Tek sınır iki düdük sesi arasıydı, maçın başı ve de sonu. O zamanların biz çocuklarına gelince; oyunlarımız o kadar iştahlı, o kadar eğlenceli ve ortaklaşmalı idi ki, zaman nasıl geçti anlamak mümkün olmazdı. Kimimiz dar sokak aralarında taştan kalelerle top oynarken, kimimiz ise bezden bebeklerle çocukluğunda en doğal aile kurma eğitimini oyunda yaşarken havanın karardığını bile anlamazdık. Ta ki annelerimizin mahalleyi çınlatan çığlıklarını duyana kadar. Kimi misket der kimisi de bilye onlarla oyunlarımızda başkaydı, gazoz kapaklarından yaptığımız fırfırlar, üç para ile gol atmaca oyunları, rengarenk taktak oyuncaklarının ömrü de yetmedi günümüz Ççocuklarına. Daha lunaparkların keyfinden bile bahsetmedim sizlere. Kimimizin çocukluğu mu önceydi yoksa yetişkinliği mi hiç mi hiç belli değildi. Kimimiz tütün tarlasında keletir yani sele gölgesinde ya da içinde kendi bulduğumuz oyunlarla, kimimiz ise ya mahalledeki küçük işletmelerde ya da bir usta yanında şayet okumaz ise bir mesleği olur düşüncesi ile kalfa olarak hayata geçti çocukluğumuz. En büyük maceralarımız komşu bahçelerinden meyve aşırmak, sapanla kuş avlamak bir de ne kadar tehlikeli de olsa sulama havuzlarında serinlemek; çocukluk işte! Her ne olursa olsun tekrar tekrar yaşanmaya her zaman layık ve hak eden mekânlar ve zamanlardı o zamanlar.
Şimdi düşünüyorum da şimdiki çocuklar mı şanslı yoksa o zamanki çocuk olan bizler mi? Onlar mı mahrum çoğu şeylerden yoksa bizler mi? Şimdi yüksek yüksek binalardan önce birbirimizin arasına çektiğimiz setler, duvarlar var. Belki bir mahallenin bir siteye sığmasını bırakın belki bir apartmanda barınıyor ama bir mahalle etmiyor. Herkes birbirine soluk mesafesinde yakın ama bir selam mesafesinden bile uzak. Ne kadar tezat değil mi? Ben çocukluğumdaki mahallemi özledim. O zamanki komşulukları, çocukları, arkadaşlıkları, dostlukları özledim. Şimdi ben kime hesap sorayım, kim verecek bana o günlerimde yaşadıklarımı?
Zaman ne kadar tüketse de kendini ve bizi; tekrar tekrar o zamanları yaşasak olmaz mı? Çocukluğumuzun çocukları ile çocuklarımızın çocukluğunu buluşturmanın mümkün olması için neler verilirdi neler? O zamanlar bir resim karesinde ya da bir film şeridinde olmasa bile ömür ve de gönül defterinde hoş bir hatıra olarak bizimle yaşlanıp gidecek. Geriye baktığımızda, o günleri andıkça ne kadar tebessüm etsek de mutlaka içimizde her zaman ince bir sızı sızlanıp duracak.
Vesselam ki aşk ola...
28 Mart 2015 Cumartesi
Hikayenin Adı Bir ÖMÜR'lük NEFES Olsun
Kötü alışkanlıklarım var benim.
Şimdi Nereden Başlayayım
Benim öyle uçsuz bucaksız tarlalarım olmadı
Bayram bir yolculuksa başlı başına. Yol kim, vuslat kim, yola revan olduran kim?
Şu koskoca şehir kaç yalnızlığı barındırıyor içinde
Güzel olan sadece sen misin?
Yağmurların da diyecekleri var
Şiirler hep hüzün depremleri yaşatır
Hayat bazen haylaz bir çocuk olmak
Taşınan yük ne eldedir ne omuzda ne de sırtta
Küçük bir sahil kasabası
Sen gitsen ben kalırım
Sussam yalnızlık, konuşsam yalnızlık
Hayat Hep Siyah Beyaz mıdır?
Şimdiki aklım o zamanki hayallerime hükmetseydi eğer
Bugün gözlerimi açtım sen
Kendimi bazı zaman vadesi gelmiş borç gibi hissediyorum
O kadar kolay kazanmadım ben yaralarımı
Sözün eşiğinden demişti bir gönül dostum, sözün eşiğinden. Söz, eşiği ve gönül.
Öküz öldü ortaklık bozuldu, eski çamlar bardak oldu, o köprünün altından çok sular aktı.
Pinokyo desem, 80'lerde çocuksanız bir de ilk aklınıza gelen ne olur?
Bizim çocukluğumuzda her şey siyah beyazdı.
Her devrin çocukluğu da bir başka gençliği de
Sevgili okurlar sizlere bu defa bisiklete dair cümleler lütfu ikramda bulunacaktım ama o konuyu sonralara bıraktım. Neden derseniz eğer? Söyle ki;
Yazık çok yazık o zaman içindeki çocuğu özgür bırak
Kuzulu kapılardan geçilir bu köhne evlerin hayatlarına
Harmandalının heybetini özgerlerinde saklayanım
Ne Mutlu Türküm Diyene
En ağır yorgunluklar
Her anıyla adına yakışır bir festival
Sihiri ruhunda olan alameti mucize değil mi sizce?
Sesini duyuramadığın kalp
19 Eylül Gaziler Günü Münasebeti ve Anısına
Her şey gelir geçer dostluklar baki kalır
Kime güvenir bu naçiz gönül?
En koyusundan
Bisikletin envai çeşit seçenekleri ve yolculukları
Ömrüm adım adım tüketmekte kendini
Uzun Turlar
Kapılar diyorum
Denizden daha mavi gözler
Neredeyse Ekim ayının başından bu yana yollardayım
Kitap nasıl bir yolculuk yapar
Ne mutlu Türk'üm diyene!
İnsanlar arasında gözlere sırlı bir bağ vardır ki
Dün dinlediğim bir şiirde geçiyordu ve beni derinden etkilemişti.
Gök kubbedeki bulut tarlaları
Gök maviliklerden kalem tutuştursam eline
Gariban zamanların yokluk görmüş çocuklarıydık
Siyah Beyaz Hatırat, Anekdotlar
Sarıkamış deyince çok şeyler yazılır ve çizilir.
Nerede eksik kalmış çocukluk görsem
Herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim
Çocukluk zamanlarımdan hatırlıyorum
Can Bağıyla Birbirlerine Bağlı Olanlar
Harfler tek başına yağmur damlaları gibidir bazı zaman
İnsanın hayatında çınar ağaçları vardır.
İnsan elinde olanların kıymetini bilmesi gerekir
Eski sevdalara dair ne varsa öyle yaşamalı
Bundan sonra zor geçerim Toroslar'dan öte yana
Çanakkale... Söze Girince
En mukaddes ay
Ömürden Nefese AŞK OLA
Sana sen de benim gözlerim gibi baksaydın
2. yıla merhaba
İyi Bayramlar
Kabus gibi, buhran içinde geçen günlerin içinden
Önce aklını başına devşir
Ben, çocukluğumun tek şahidi olduğu eski mahallemi özledim
Öncesi evlatlık, ortası babalık
Ele güne karşı yapayalnız böyle de olmaz ki
Ne işe yarar eller, ellerimiz?
Eylül gelmiş diyorlar
Yıl 2013 güz aylarında başladı her şey. Ufak tefek atışmalar, sanılır ki iki ozan karşılıklı atışıyor
Okuyup, yazdığımız konuştuğumuz dil basittir aslında
Ne Mutlu Türk'üm Diyene
Farkımız İnsanlığa Adımlarımız
1997-2001 yılları arası geçen dört yıl
Yeni bir yıla merhaba dedik
Malumunuz 2023'ün son günlerinde hakemler gündemin başköşesinde
Limanda ne kadar gemi varsa hepsi de gittiler
Hepimizin bir ekmek parası telaşı var
Aşkın dini, milleti, rengi olur mu?
İnsanlığın doğduğu topraklar
Eski evlere yakışır mı fiyakalı vesikalar?
Öyle bir afet düşünün ki...
Hayatın her anının kıymetinin anlaşılma etkisi
Biraz mavilik bir tutam bulut heves eder yüreğim
Bazı zamanlar zamansızdır bazı anların ise tarifi imkansız
Çanakkale Geçilmez
Kutsalıdır her inancın kadın
Sevmek lazım yine de hayatı yoksa gerisi boş
Bayramımız bayram olsun
Kaldığı yerden başlamalı. Kaldığı yerden...
Ardında Bıraktığı Hoş Hatıralarla, Gâhi Ağlatıp, Gâhi Güldüren
Günaydın demek, sadece olağan hayatın adet yerini bulsun misali
Şimdi gitmek mi lazım kalmak mı?
Bugün günlerden pişmanlık olsun
Rüyada Yaşasak Demeyenimiz Yok Gibiydi.
Muhteşem doğa içinde harika rotalar
Bize bıraktıklarına paha biçmek zor
Sonsuz saygı, sevgi ve şükranlarımızla