Sistemimizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için yasal mevzuata uygun çerezler kullanılır. Balıkesir Ticaret Platformu’yu kullanarak bu çerezleri kabul etmiş olursunuz. Detaylı bilgi için çerez politası sayfasını ziyaret edebilirsiniz.
"dün iki katlıydı,
bugün üç katlı
derken
dört katlı, beş katlı, altı katlı
yükseliyor efendim yükseliyor,
memleket yükseliyor!"
Melih Cevdet Anday - Apartman
Küçük ahşap bir dizi evlerdi
On yıl önce o sokak.
Sonra geniş caddelere çıktık
Apartman - - sizden uzak.
Çocuklar orda büyüdü
Orda okula gitti,
Komşunuzduk ama görüşemedik
Hiç vakit yoktu
Behçet Necatigil – Eski Sokak
Günümüz kentlerinde nüfusun büyük çoğunluğu apartman adını verdiğimiz binalar içinde, geometrik biçimi daire şeklinde olmasa da adına nedense daire dediğimiz evlerin içinde yaşıyor. Bu evlerde aynı apartmanı birçok başka aileyle birlikte kullanıyoruz. Bazı apartmanlarda komşularımızla uyumlu ve iyi ilişkiler içerisinde yaşayabilirken, bazılarında gürültüden, ortak alanların doğru kullanılmadığından, ev hayvanlarından şikayet ederek, çeşitli gerginlikler içerisinde, komşularımızın çoğunu tanımadığımız, tanıdıklarımızla da genellikle selamlaşmanın ötesine geçemeyen ilişkiler kurduğumuz ortamlarda varlığımızı sürdürüyoruz.
Dilimize Fransızca appartement kelimesinden aktarılmış olan apartmanın anlamı bölümlere ayrılmış olan şey demek. Arapçada çember anlamına gelen daire kelimesi ise, önceleri resmi daire, vergi dairesi gibi, belirli işlere ayrılmış kurumları adlandırmak ve belirli bir yerde çalışan insanlar kümesini betimlemek için kullanılırken, apartman yaşamına geçişle birlikte sınırları ile dış dünyadan ayrılmış, içinde farklı insan gruplarının birlikte yaşadığı her bir bölümü adlandırmak için kullanılır olmuş. Bazıları daire kelimesinin Türk evinin daire biçimindeki çadırdan ilham alarak geliştiğini iddia etse de müstakil evlere daire demediğimiz için bu olasılığa mesafeli yaklaşıyorum. Belki de daire kelimesi dev yapılar içindeki dönüp dolaşıp sonunda geri geldiğimiz yeri, yani evi temsil ediyor, kimbilir.
Apartmanın bulunduğumuz coğrafyada ilk örneklerini 19. Yüzyılda İstanbul'un Galata, Beyoğlu, Şişli ve Nişantaşı gibi semtlerinde görüyoruz. Apartman yaşamı, batılı yaşam biçimini çağrıştırdığı için bir tür lüks yaşam ve modernleşme göstergesi olarak algılanmış. Geleneksel aile yapısında tüm ailenin birlikte oturduğu müstakil, geniş bahçeli devasa konaklardan içinde çekirdek ailenin yaşadığı apartman dairelerine geçiş, Türk edebiyatında romanlara, şiirlere konu olmuş ve apartman, modern yaşama duyulan özlem nedeniyle hızla yaygınlaşmış. Uzunca bir dönem boyunca sürekli bakım ve yenilenme isteyen ahşap evlerde yaşayanlar için apartmanda yaşamak konfor demekti. Apartmanın modern yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biri olduğunu 1933 yılında Cemal Reşit Rey tarafından bestelenen ünlü Türk operası ‘Lüküs Hayat'ta geçen ‘Şişli de bir apartıman- Yoksa eğer halin yaman- Nikel-kübik mobilyalar- Duvarda yağlı boyalar' ifadelerinden de anlıyoruz. Lüküs Hayat'ın nasıl bir şey olduğunu anlatmak üzere seçilen sözler, apartmanın sosyo-ekonomik açıdan üst sosyal sınıflara ait bir yapı ve yaşam biçimini ifade ettiği konusunda yerleşmekte olan algıyı açıklıyor.
Apartman tipi yapıların ülkemizde yaygınlaşması ise 1965 yılında çıkarılan Kat Mülkiyeti Kanunu ile gerçekleşti. Önceleri bir arsa üzerinde bulunan yapının tümü bir tek şahsın tapulu malı olabilirken, bu yasa sonrasında aynı arsa üzerinde bulunan bir yapının içindeki ev sayısı kadar tapuya kavuştuğunu görüyoruz. Bu durum, kentlerdeki plansız, çarpık, ve benzeri kelimelerle ifade edilen ve çoğunlukla da hem mimarlar hem de kullanıcılar tarafından şikayetçi olunan yapılaşma düzeninin başlangıç noktası olmuş. Önceleri bir apartmanın tek bir kişinin tapulu mülkü olabildiği dönemde bu apartmanı yaptırabilmek ancak nüfuzlu ve ekonomik gücü olanlara ait bir ayrıcalık iken, her bir dairenin farklı kişilerin tapulu mülkü olması, toplam inşaat maliyetinin paylaşıldığı, orta ve düşük gelirli kişilerin de ev sahibi olduğu yeni bir dönemi başlatmış. Böylelikle apartmanda yaşamanın bir ‘lüküs hayat' emaresi olduğu dönemin de tarihe karışmış olduğunu, hatta durumun tam tersine, yani müstakil evin üst gelir grubu ile, apartmandaki dairenin de orta ve alt ekonomik güce sahip kullanıcılar ile özdeşleşmeye başladığını görüyoruz.
Peki apartmanlarımızda nasıl yaşıyoruz? Apartmanlarda yaşayanlara ‘apartman sakini' deniliyor, sanırım sessiz sakin durmaları gerektiği için. Örneğin gerçekte çevrede sıkça rastladığımız ‘apartman huzursuzu, apartman kavgacısı, apartman meraklısı' gibi tanımlar yok. Doğamız gereği ve bazılarımız birlikte yaşama terbiyesi almadığımız için olsa gerek, kimi zaman sakin olamıyor, gürültüden komşularımızın rahatsız olmalarına yol açabiliyoruz. Apartman isimleri ise apartmanda mutlu yaşamamız gerektiğini hatırlatır nitelikte: ‘Huzur apartmanı, Sevgi apartmanı, Dostlar Apartmanı, Bereket apartmanı, Mutlu apartmanı, Cennet apartmanı, …..', bu gibi örnekler çoğaltılabilir.
Evlerin yan yana ve üst üste istiflendiği, mahremiyetimizin sınırlandığı, yapay ve zorlama komşuluk ilişkileri yaşadığımız apartmanlarda yüzyıllardır süregelen yaşam kültürümüzü unutuverdik. Tüm ailenin bir arada buluştuğu sofaların yerini yine Fransızcadan dilimize geçen antre, ya da giriş holü, koridor gibi yerler aldı. Eski müstakil evlerin avlularında yapılan salça, tarhana, reçel gibi kışlık yiyecekleri apartmanların minik balkonlarında hazırlamaya çalışıyoruz, bazılarımız ise bunları tümüyle terk etti. Daire biçiminde olmasa da korunaklı, kimileri duvarlarla çevrilmiş siteler içerisinde bulunan evlerimizde, incecik bir duvarın bizi birbirimizden ayırdığı, yanı başımızdaki komşumuz ile dip dibe yaşamlar sürüyoruz. Bu dip dibe olma halinin çelişkileri ise bir başka konu. Birçok aile ile paylaştığımız apartmanlarda, komşularımızı görme olanağımız arttıkça birbirimizden daha da çok uzaklaşıyor, duyarsızlaşıyor ve yabancılaşıyoruz. Oysa birbirini tanımayan birçok insanın altlı üstlü yaşamaya çalışması, başlı başına bir uygarlık göstergesidir. Ortak yaşama kültürü birlikte yaşama yeteneğine, karşılıklı saygıya sahip olmak, sosyal hayatın getirdiği sorumlulukları bilmek demektir. Bir gün toplum olarak bunları içselleştirecek kadar gelişebileceğimize inanıyorum.
Bir sonraki yazıya kadar sağlıkla kalın.
Gaye Birol, Prof. Dr. İzmir Demokrasi Üniversitesi
Merhaba. Bundan sonra kent, mimarlık, gündelik hayat ve benzeri konulardaki düşüncelerimi belirli periyodlarda buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Gelin engellerimizi hep birlikte kaldıralım.
Çoğu insan hazzın peşinden öyle nefes nefese bir telaşla koşar ki farkına varmadan onun yanından geçer.” - Søren Kierkegaard