Boleyn Kızı'nı okumadan önce, Scarlett Johansson ve Natalie Portman'ın yer aldığı 2008 film uyarlamasını izlemiştim ve çılgınca hırslı bir aileden gelen iki kız kardeşin arasında sıkışmış Tudor kralı konusunu çok beğenmiştim. Çoğu zaman olanın tersi olarak filmi izledikten sonra kitabını okumaya karar verdim.
Boleyn Kızı, İngiliz tarihinin en büyüleyici dönemlerinden biri olan VIII. Henry'nin çalkantılı saltanatının mükemmel bir anlatımıdır. Henry'nin önderliğinde, İngiliz Mahkemesi, Henry'nin Aragon Katherine ile olan evliliğini sona erdirmek için Roma kilisesinden koparak rotayı değiştirir. Ve yeni bir mezhep olan Anglikanizm kurulur.
Hikaye, "unutulmuş kız kardeş" olan Mary Boleyn'in bakış açısıyla anlatılıyor. Mary, başlangıçta, naif, masum ve ailenin emellerinde kullanılan bir piyondur. Kral'ın metresi olduğunda bile, kraliçe Katherine'e sempati duymuştur. Mary'nin Kraliçe Katherine'e olan sadakati tartışmaya açık bile değildir. Yine de eğer gerçekten sadık olsaydı, kendisini krala aşık olmaktan alıkoyacağını düşünüyorum.
Mary'nin kısa bir süre önce Fransız Mahkemesinden dönen kız kardeşi Anne, Mary'nin kralın metresi olmasında önemli rol oynayan akıllı zihinlerden biridir. Erkek kardeşleri George, aynı zamanda mevcut Kraliyet Mahkemesinin popüler bir üyesidir. Boleyn kardeşler, kralın Aragonlu Katherine ile evliliğinin sona ermesiyle ilgili entrikanın önemli bir unsurudur ve İngiltere'nin tarihini değiştiren kişilerdir.
Mary her ne kadar kralın gözdesi olsa da ailesinin çıkarlarını için ailenin ajanı ve hizmetçisi olmaya devam etmiştir. Mary'nin sıkıntılı hamilelik döneminden sonra; George ve Mary, aileleri tarafından sevilmeyen ve kralın yeni gözdesi Anne'i desteklemeleri istenmiştir. Beş uzun yıl boyunca Anne, kendisi Kraliçe olana kadar Henry'yi baştan çıkarmıştır ve ona meydan okumuştur. Mary bu beş yılda, Anne'in artan duygusal istikrarsızlığını izlemek zorunda kalarak kız kardeşinin yanında kalmıştır. Evlendikten bir süre sonra Henry, Anne'nin dayanılmaz öfkesinden ve sürekli taleplerinden bıkmaya başlamıştır, kendini Jane Seymour'un görünüşte uysal ve kendini beğenmiş tavırlarından etkilenmiş bir şekilde bulur. Anne, kralın erkek soyunu sağlamak için başka bir doğurgan kadın arayışı sırasında çaresiz bir şekilde ortada kalmıştır.
Anne Boleyn'in yükselişi, özellikle kız kardeşi Mary'nin gözünden anlatılması büyüleyici. Mary, William Stafford'a aşık olduğunda ve ilk başta mahkemeden kovulmasına yol açsa bile, ilk kez aşk için evlenebilmesini çok sevimli buldum. Mary önce erkek kardeşini ve daha sonra kız kardeşini Kral VIII. Henry'nin öfkesiyle kaybetmiştir ve daha sonra kocası William Stafford ve iki çocuğuyla birlikte hayatını kurtarmak için ortadan kaybolmuştur. Ancak, ilk kez, Mary hayatını istediği gibi yaşayabilmiştir.
Kitabı okurken lüks ziyafetlere tanık oldum, çökmekte olan kraliçenin odalarını gözlemledim ve Mary'ye karşı olan saldırıları için Anne Boleyn'e bol bol kızdım. Romanın tarihsel doğruluğu, herhangi bir tarihsel kurgu parçasında olduğu sorgulayabilirken, Philippa Gregory'nin büyüleyici bir yazı tarzına sahip olduğunu varsayabiliriz. Philippa'nın karakterleri ve olay örgüsünü oldukça güzel işlemiş ki okudukça sonrasında ne olacağını öğrenmek için sabırsızlanıyorsunuz. Boleyn Kızı, bir Tudor hayranıysanız mutlaka okunmanız gereken bir kitaptır.
Esin İNCE