Bilme Arzusu Ve Bilginin Ağırlığı

Bilgi çağındayız. Merak ettiğimiz bir konu hakkında bilgi sahibi olmak, hatta öğrendiğimiz şeyleri bir başkasıyla paylaşmak çok kolay.

Ancak gözden kaçan önemli bir konu var. Bilgi, beraberinde onun sorumluluğunu da getirir. İşlevsel olsun ya da olmasın, merakımızı cezbeden ve bir şekilde bilgi sahibi olduğumuz tüm durumlar, olaylar ve konular bilincin arka tarafında yığılarak gündelik faaliyetlerimizi etkilemeye başlar.

İnsanın başına gelen bu durum aslında kendi yaradılış mitolojisinde gizlidir. O, bilmeyi istemiş ve tam denge halinde olduğu huzurlu makamından düşmek durumunda kalmıştır. Şimdi tekrar o dengeyi tahsis edebilmek için dualite evreninde yani zıtlıkların içinde hakikatini aramaya çalışmaktadır.

Akıl, kalp ve irade dengesinden zaman zaman bahsetmekteyiz. Düşünceler hızlı hareket edebilir, bir şeyi çabucak gözlemleyebilir ve sözel, işitsel ya da görsel olarak kayıt altına alabiliriz. Ancak algıladığımız şeyi derinlemesine kavramak, onu kendi beden ruh varlığımız üzerinde sağlıklı şekilde yapılandırmak sanıldığı kadar kolay bir işlem değildir. O yüzden bu çağda en çok ihtiyaç duyduğumuz şey aslında hazımdır yani “çiğnemeye kalktığımız şeyi sindirmektir”.

Tüm unsurların hızlıca tüketildiği günümüzde ilişkiler, maddiyat, bilgi, öğreti, her tür materyal unsur bundan nasibini almaktadır. O yüzden insan kendi imkanlarına, birikimlerine, yeteneklerine, varoluş gayesine ve görevine karşı sadık kalabilmelidir. Öz varlığına sevgisi ve saygısı olan, yaşamını onurlandıran ve kendine yakışan bir asalet çizgisinde hayat süren kişi açısından bu yolculuk gerçek anlamını bulur.

Gidişata karşı derin bir kavrayış geliştiren, hem kişisel hikayesi hem de tüm gezegenin hikayesi hakkında aklını yoran insanlar açısından gelecek, bir kaygı noktasından ziyade, inançla şekillendirebileceği bir umut planı olacaktır. Çünkü yaşam başı sonu belli olan bir çizgide akmaktadır. Dünyada dengeli bir hayat sürebilmek için manevi açıdan da dengeli bir idrak sahibi olmak gerekir.

Önümüzdeki günlerde Yay burcunda bir dolunay deneyimleyeceğiz. Dolunaylar genel olarak evvelce başlamış bir süreçle ilgili yüzleşmeleri gündeme getirir. Ekilen tohumun meyve verme süreci gibi düşünülebilir. Ancak insan ektiği tohumdan medet umabilir. Dolunaylar Güneş ve Ay'ın karşı karşıya gelmesiyle oluştuğundan, Güneş İkizler ve Ay Yay yerleşimi özellikle Aralık 2020'den bu yana bir şekilde hayatı daha anlamlı kılmak için peşine düştüğümüz, kendimizi geliştirmeye ve eğitmeye çalıştığımız konularla ilgili ne kadar ilerleme kaydedip kaydetmediğimizi gösterecektir. Dolunaylar nihai bir sonuç değildir, yol orada bitmez. Aslında ortaya çıkardığımız veya eriştiğimiz durumla ilgili geri bildirim aldığımız zamanlardır. Eğer iyileştirilmeye ihtiyaç duyulan durumlar varsa, bu geri bildirimlerden sonra gereken adımları atarak yolumuza devam etmemiz beklenir.

Vakti zamanında elimize geçen fırsatları nasıl değerlendirdik? İmkanlarımızı hangi yöne sevk ettik, zihnimizi neyle meşgul ettik? Öğrendiklerimizi sindirebildik mi? Keşfettiklerimizi ve öğrendiklerimizi hayatımıza hangi açılardan nakşedebildik? Hayatımızda bizi geliştiren hakikatli bir öğretiye sahip miyiz? Bu soruların layıkıyla aydınlatıldığı gelişmelerin yaşanması dileğiyle.

 

Kutlu ve Işık Olsun.

Kaan Karabulut

Instagram: astrolog.kaan.karabulut

Twitter: astrologka